Wednesday, October 24, 2012

Deli Kuşu Özledim

Deli kuşumun evinde olmak ve deliliği tadına vararak yaşayabilmek. Hem de onu bir senedir görmemişken, denk olaylar yaşamak, ordan bağlantılar kurmak, farklı şeyler yaşamış olsakta hala anlayabilmek...Hissedebilmek dünyaya ait kaygılarını, zihinsel sancılarını ve kalpsel atışlarını deliliğin ve hep deli kalabilenlerin..:)Tüm muhabbetlerin, hissedişlerin içinden gecenin sonlarına doğru, Çolpan İrlanda, İsveç, Finlandiya ve Belçika 'dan getirdiği çikolatalardan koyuyor önüme. Kendimi dört tarafı adalarla çevrilmiş deniz gibi hissediyorum, farklı ülkelerde kıyısı olan.Çikolatalarla başbaşa kalıyorum, bir ayin gibi eğleniyorum hepsiyle. Amelie'nin eline tüm çilekleri geçirip yediği sahnedeymiş gibi..Tüm çikolataları seviyorum.En çok İrlanda'dan olanını.
Kaşık ( Çolpan'ın kedisi) dışar gezmelerinden dönüpte evin yolunu buldurursa diye camları açık bırakarak yatıyoruz. Ama Kaşık'tan ses seda çıkmıyor o gece. Saat 5 sıraları bir ambulans geçiyor. Ben güzel rüyalar peşinde ilerlerken birileri can mücadelesi veriyor. Niye ölürken bile mücadele eder ki insan. Yaşam da var olan yargılarımızdan kurtulduğumuzu sanırken aslında ölüme karşı da mı yargılıyız?
Ölüm üzerine düşünüyorum sonra. Bir yanım ben çok uzun süre yaşıyacağım, yapacak çok şey var, dönüştürülecek çok şey var derken, bir yanım da merak ederek ölümü bir ara ölüceğim diyor. Hem de Emre' nin sevdiği şeylere karşı verdiği ahh, ohh tepkilerini vererek, seslerini çıkararak ölüceğim. Biliyorum ki sadece bir döngünün parçası ölümüm.Bu döngünün ne olduğunu anlamlandırmada doğa bana metaforunu sunuyor. Tohumun toprağa düşmesi gibi, aslında bedenim bir tohum toprakla beslenen, onun içinde çürüyüp ona karışan.Sonrası... neresi olduğunu bilmediğim bir diyarda yeşerecek mis kokulu çiçeği . Kim bilir sonra yine başka bir döngüye girecek derken... Araba vızıltısı hiç kesilmeyen sokağın seslerine dalıyorum .

No comments:

Post a Comment