Thursday, October 25, 2012

Belediye Bey, Köy işte burası Köy

Kayseri'nin Dadağı Köyü'ndeyiz bugün. Bizim misafir olduğumuz ev köyün girişinde. Deniz' le birlikte köye doğru yürüyoruz. "Dadağı Köyü'ne Hoşgeldiniz" yazan büyük tabelanın altından geçerek köye ayak basıyoruz. Eskiden de böyle gelinirmiş köylere. Yürüyerek. Bir köyden bir köye...
Odun kokusu karşılıyor bizi. Belli ki bir bahçede ekmek ya da yufka yapılıyor. Kokular herhangi bir anda, zihinden imgelenemezler. Ama var oldukları an, insanın zihninde bir sürü çağrışım pırıltısı yakarlar. Bu kokuyla çocukluğuma, bahçemizde salçaların kaynadığı, babamla közünde mısır pişirdiğimiz anlara gittim.
Sonra bir köyün olmazsa olmazlarından; dinozorların varisi tavuklarla karşılaştık ve yine bir başka koku, tezek kokusu.
Ama durun bir dakika! Aslında burası bir köy değilmiş. Köyün bir kaç yerinde gördüğüm Büyükşehir Belediyesi otobüs duraklarından, Dadağı Mahallesi tabelasından şikayet edesim var. 1951'den kalan taş evleri, yolda buldukları sopayı atı sanıp bir köyden bu köye koşturan çocukları, odun ve tezek kokusu,bahçesindeki taş değirmeni, nehrin devirdiği ağaç gövdesi, sonbaharı yaşayan bağı ve bahçesi ile kalbi minik minik atan bir köy burası. Beden dili, karakteri, kişiliği ile köy olan bir yeri sen ne diye Belediye'ye bağlayıp mahalle yaparsın ki? Kaynaklarından yararlanıp, ileride imara açıp, bağını bahçesini tüketmek, 1951'lerden kalan taş evlerini sömürmek için mi? İki basketbol potası diktirmekle, bir çocuk parkı yaptırmakla hemen sahiplenemezsin o köyü, belediye bey.
Bağları bahçesi, sonbahar renkleri, kokusu, insanları tüm döngüsü bir ahenk. Köy işte burası köy.

No comments:

Post a Comment