Sunday, August 19, 2012

JAM'den AŞK'a

Jam kapısı.
Aç ka-pııı-yı beee-zir-gan ba-şı, beee-zir-gan ba-şı. Kapı hakkı neeee verirsin neeee alırsın? (İçinden geçtiğimde kendimden geçtim aslında. Kendi benliğimden geçtim. Nasıl mı ki? Evvet...Anlatmak karışık ama yaşanılanlar bir o kadar da sade ve gerçek. Karnımda, sanırım tüm vücudumda kelebekler uçuşuyor, bir de saçlarımdan çekiştiriyorlar. Heyecanlıyım bu kapıdan geçtiğimden beridir. En iyisi ben size bezirgan başı oyunuyla anlatmaya devam ediyim. Belki de metaforlar yardımıma yetişir.Belki de yetişmez. Hadi gidelim beraber Jam kapısına.)
Jam Kapısı. Aç-tım ka-pı-yı bee-zir-gaan ba-şıııı.
Hesabı kapatılmamış duyguların, kızgınlıkların, kırgınlıkların geçmişten çıka gelmesi, kalpte düğümlenmeler, avuç içlerinde yanışlar. Nefes alışlar, verişler...Hııımm…, Haaa...İçe dönüşler...
Gir-dim ka-pı-dan i-çe-riiii, be-zir-gaan ba-şı.
Düğümlerin çözülmesi, zihnimdeki düğmeleri açıp kapatabilme gücüne sahip olduğumu algılayışlarım... Kendimi ve bütünü kabulle gelen bu süreçte "mücadele" kavramını sözcük dağarcığımdan çıkarışım...(Kendi yargılarımla, başkalarına karşı yargılarımla doğan, gelişen ve mücadeleye dönüştürdüğüm bir enerji ne kadar dönüştürücü ve yapıcı olabilirmiş ki? Anlıyorum bu süreçte.) Zihnim ve kalbim mücadelenin enerjisinden özgürleşiyor. Her şey; hayattaki mücadelelerim de dâhil aşk ve sevgi enerjisiyle beslenen tutum, tavır ve kutlamalara dönüşüyor.
Var-mak, do-kun-mak i-çe-ri ve ge-çip git-mek bee-zir-gaaan ba-şııı.
Üzerime bir yama gibi yapışan benlik parçalarından kurtulduğumu hissediyorum. Gerçek benliğimin aslında benlik olmaktan uzak, boşluk ve boşluğun sessizliği, boşluğun coşkusu olduğunu görüyorum. Beni ben yapan tüm zıtlıklar birleşiyor içimde.
Bir de her an'a yakından bakabiliyorum. Bir an türkü sözlerini yazan şairlerin duygularını hissedip o sözleri, o ezgileri yaşıyorum ve yaratıyorum. Sonra keşfediyorum.  
Söylediklerimizin, konuşulanların önyargısız , "benden" olması ne kadar insansıymış meğer. Ve benden konuşmak bir insanın kalbine dokunarak, bütünlüğün içinde eriterek bizi ne kadar da evrensel yapıyormuş aslında. O evrenin bir parçası olan bir insan…Ve insanı sevmekle başlayan her duyguyu tadıyorum o an.
Mevlana'nın bahsettiği aşkın içine dalıyor, eriyor ve "bir" oluyorum.
Bedenim taşan duygularımı taşımada sınırlı kalıyor. Göğsümü açıyorum gökyüzüne. Gökyüzü coşuyor, kelimelerden geçip lâl oluyorummmmm..............................


No comments:

Post a Comment