Saturday, August 3, 2013

KALDIRIMDA KADIN


Daha henüz dolmuştan inmiş Mesnevi Sok. boyunca yürüyordum. Elimde arkadaşıma vereceğim kamp malzemeleri var. Uyku tulumu, mat ve sırt çantam.
Sabah dinlediğim Hang Drum'ın ritmiyle adımlarımı atarken karşı kaldırımda yığılıp kalmış bir kadın gördüm. Başında iki adam dikiliyordu. Arabalara işaret ederek yol istedim. Kadının yanına vardım. Kamp malzemelerini bir kenara attım.
Kadının vücudu mosmordu. Ambulansa haber vermişlerdi. Adamlar belki ne yapacaklarını bilmiyorlardı ama bir eğilip de bileğini tutup bakamıyorlardı. O an fark ettim ki ben gelince rahatladılar.
Çünkü yerde yatan kadındı
Ve onlar dokunmaya çekiniyorlardı.



Gözler sabitti zar zor alınan nefeslerle iletişim kurmak. Nefes almaya devam et.
 Başının altına uyku tulumunu yerleştirdim. Bilinci kayıyordu. Farkına varmadığımız an ve an yaşamımızın en güzel armağanı olan nefes can çekişiyordu bir bağlantı daha yakalayabilmek için yaşamla. Kaldırımda boylu boyunca gökyûzüne doğru.

Sonra nabzın atışı gitgide kayboldu ve nefes.
Bir kişi daha geldi suni teneffüs yapmayı bilen. Dört nefes. Ve bana kalp masaj noktasını gösterdi ve 10 kalbe masaj. 4 nefes ve 10 masaj ... Ve o ilk NEFES.

Sonra 30 sn de bir alınan nefeslerle 15-20-25 dakikanın bir insan ömrünü icine alıp bağları sıkıştırdığı anlardan. En sonunda ambulans geldi. Kadın kustu. Kusması iyi bir şeymiş ama hala gözleri sabitti.
Ölümü gördüm bir kez daha. Tenime dokunan rüzgar kadar tanıdıktı. Ve sabitti bakışları...


Tuesday, March 12, 2013

DOĞANIN RİTMİNE KARIŞTI dış-IMdaki RİTİMLER



Dün.Bahçeli 7. Cadde bitişi.

Dolmuş duraklarında bitmek bilmeyen Çiğdem Mahallesi dolmuşu bekleme sürecindeyken.

Gelen arabalar, içime işleyen sesler.

Trafik içinde korna sesleri içimde bozuk bir ritim oluştururken.

Aldığım nefes, nefes değil de arsenik tadındayken.

Bir an gökyüzüne baktım. Dolmuş bekleyen zihnimi ve gözlerimi gökyüzüne çevirdim.

Gökyüzünün genişliğinde küçücük kaldı tüm karmaşa. Ve dinginleşti an. 

Bu duyguyla dolmuştan indiğimde kendimi yalıncak ormanında buldum. Yani farklı ve dingin bir ritmin içindeydim.

Toprakta hala hafta sonu yağan yağmurun kokusu vardı ve kıvamı bir ay öncekinden bambaşka. Her tohum için kucak açarcasına.

Ağaçlarda heyecanlı tomurcukların kokusu vardı. Yanlarından geçerken koşulsuzca sizinle paylaştıkları.

Bulutlar bahar yağmurlarını taşıyordu. Sesli ve dopdolu. Her an taşacakmışçasına.

Çimenlerin yeşili baharın ilk tonundaydı.

Esen rüzgarda dinginliğin ferahlığı vardı.

Doğanın bir ritmi var. Büyük şehirlerdeki günlük hayat koşuşturmacaları içerisinde kaçırılan, fark edilmeyen. 
Dün doğanın bana fısıldadıkları

Bu ritmi apartmanlarımızın önündeki ördek biblolarıyla, CD lerden dinlediğimiz kuş sesleriyle, çam kokusunu evimize getirdiğini iddia eden oda parfümleriyle, bahar esintisi diye pazarlanan deterjanlarla yakalamaya çalışmak illüzyonun ta kendisi. Biz kendimizi parayla satın aldığımız bu yapay tonlarla kandırdığımızı sanırken buna ne ruhumuz ne bedenimiz ne de zihnimiz uyum sağlayabiliyor. Sonra bahar yorgunluğu adı altında suni vitamin seansları başlıyor. Oysa doğanın bir parçası ruhumuz, bedenimiz, zihnimiz. Tüm varlığımızın ihtiyacı olan tek şey doğayla baş başa olmak. Doğanın ritmini ve geçişlerini içimize çekmek.